Bir AKP afişinin anlattıkları ya da sistem-içi İslamcılığın devam eden hikayesi
Erbakan
Hoca: “AKP’ye oy vermek demek İsrail’e oy vermek, Amerika’ya oy vermek, IMF’ye
oy vermek; cehenneme bilet almak demektir.”
600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu, hem yönetim sisteminin
kuruluşundan beri[1]
bünyesinde barındırdığı defolarla hem de Batı’nın baş döndürücü gelişmeleri
karşısında bocalamalarıyla tarih sahnesine veda ederken, çiçeği burnunda
Cumhuriyet kurulmuştu.
Cumhuriyet’in ilanına giden sürecin taşlarını döşeyenler
arasında Mehmet Akif başta olmak üzere İslamcıların da olduğunu inatla
hatırlatmanın lüzumuna inananlardanız. Bu azınlık İslamcıları paranteze alıp
sessizliğe bürünsek bu seferde Cumhuriyet’in ilanına giden sürecin taşlarını
döşeyen İslamcı olmayan Osmanlı aydınları karşımıza dikiliyor. Bu aydınların
ortak özelliği, Osmanlı elitinin-aristokrasisinin çocukları olarak zayıflayan
imparatorluğu güçlendirmek için Batı’ya eğitim almaya yollanmaları. Batı’nın,
hâkim Katolik Kilisesi’nin aklı iptal eden kurallarına ve uygulamalarına isyan
edip yüzyıllara yayılan bir süreçte bedeller ödeyerek aklı özgürleştirmesinin
ardından elde ettiği teknik gelişmeler karşısında cephelerde yenilmeye-gerilemeye
başlayan, 4 kıtaya hükmeden İmparatorluğun cevabı Batı’ya eğitim için aydın
yollamak olmuştu.
İmparatorluğun Batı’ya kendi elleriyle yolladığı bu
aristokrat çocuklarıdır ki Batı’da aldıkları eğitimle geri döndüklerinde
Cumhuriyet’e giden yolun taşlarını döşediler. Bu aydınların az bir kısmının
İslamcı olduğunu tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor.
Cumhuriyet dönemi, başlangıçta çokuluslu-çok dilli-çok
dinli-çok mezhepli imparatorluk bakiyesinden bağımsız-kendine yeten-seküler bir
ulus devlet inşa etme çabasına denk düşerken değişen dünya güç dengelerinin
etkisiyle Amerika’nın-kapitalizmin-NATO’nun safında bir konumlanmaya dönüştü.
II. Dünya Savaşında ortak düşman Hitler’in Nazizm’ine karşı
birlikte zafer kazanan Kapitalizm ve Komünizmin temsilcileri savaş sonrasında
birbirlerini hedef tahtasına koyarak Soğuk Savaşı başlatmışlardı. Soğuk Savaş
dönemi, Cumhuriyet’in kuruluş ideallerinden uzaklaşarak NATO saflarında
Kapitalizme kapı açtığı dönüşümünde başlangıcını oluşturdu.
Osmanlı’nın çökmesinin sonucunda Hilafetin kaldırılması
İslam toplumlarında büyük bir boşluk meydana getirdi. Yüzyıllarca hüküm süren
İslami anlayışların ürettiği siyaset iflas etmiş, yeni arayışlar başlamıştı.
Mısır’daki İhvan-ı Müslimin hareketi, bu boşlukta doğmuş yeni bir İslami arayış
olarak etkisini bütün İslam toplumlarında göstermiştir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan ismi tüm bu tarihi kesişmelerin
kavşağında doğmuş bir isimdir. Üstün zekasıyla, Cumhuriyet döneminin belki en
kaliteli yetişmiş bilim adamıdır. Nefs tezkiyesine, Allah’a kulluk yapmak için
yaratılmışlığa yaptığı vurguyla Klasik İslami tasavvuf geleneğini
benimsemiştir. İhvan etkisinde İslam’ın siyasete, cihada, iktidar olup hizmet
etmeye yaptığı vurgusuyla Klasik Gelenekten ayrılmıştır. 3 sacayağı vardır
Erbakan Hocanın. Akıl, Nefs Tezkiyesi ve Siyaset.
Erbakan Hoca ve akıl dediğimizde Klasik İslami Geleneğe
meydan okumak anlaşılmalıdır. Aklın hor görülüp padişah-iktidar karşısında
sessizliğe mâhkum edildiği gelenekten bir kopuştur Erbakan Hocanın aklı
kullanma şekli. İmparatorluğu çökerten Batı’nın akıl devrimini benimsemek[2],
aklı ana-akım İslami gelenekle tekrardan bütünleştirmek-barıştırmaktır. 2000
öncesi Erbakan Hocanın Ağır Sanayi Hamlesi vurgusu ve 2000 sonrası İleri
Teknoloji Hamlesi vurgusu hem bu “Batılı akılla” hem Cumhuriyetin Soğuk Savaş
öncesi dönemiyle uyumlu hedefleridir.
Erbakan Hoca ve Nefs Tezkiyesi dediğimizde aklın iptal
edildiği İslami Gelenekle hem bir devamlılık hem de bu devamlılığın içinde bir
öze dönüş, asla dönüş anlaşılmalıdır. Çünkü Erbakan Hocanın Nefs Tezkiyesi
akıldan ve siyasetten kopuk kendi başına bir Nefs Tezkiyesi değildir.
Erbakan Hoca ve Siyaset dediğimizde ana-akım İslami
gelenekle-anlayışla en radikal zıtlaşmaya geliyoruz. Aklın iptal edilip
siyasetle Nefs Tezkiyesinin birbirinden kopartıldığı bir geleneğin içinde
Erbakan Hoca aklın oyuna tekrar dâhil edildiği bir denklemde Nefs Tezkiyesiyle
de siyaseti barıştırıyordu. Siyaset bir ayağını akla diğer ayağını Nefs
Tezkiyesine basmadan bir anlam ifade etmeyecekti. Erbakan Hocayı en zora
sokanda buydu. Akılla kurduğu ilişki Cumhuriyet zihniyetindekilerden Nefs
Tezkiyesiyle kurduğu ilişki İmparatorluk hasreti çekenlerden onay alsa da,
akılla kurduğu ilişki İmparatorluk hasretindekilere Nefs Tezkiyesiyle kurduğu
ilişki Cumhuriyet zihniyetini savunanlara kırmızı çizgiyi ifade ediyordu.
Erbakan Hoca yanlış örülmüş bir kumaşı söküp doğru bir zihniyetle tekrar örmeyi
savunurken hem eskinin hem yeninin yanlış örülmüş kumaşta çıkarı olan
statükocuları Erbakan Hocanın karşısına farklı saiklerle dikilip yolunu
kesiyorlardı.
SONSÖZ NİYETİNE
Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Cumhuriyet taraftarlarının
Erbakan Hocayı anlamak ve hazmetmek konusunda Erdoğan liderliğindeki padişahlık
taraftarlarına kıyasla daha mesafe katettiklerini belirtmek tarihi bir borçtur.
Erbakan Hocanın İhvan İslamcılığıyla başlayan Siyaset anlayışının da 1979 İran
İslam İnkılabı sonrası değişime uğradığını belirtmek gerekir.
Ne mutlu Erbakan Hocayı anlamaya çalışanlara.
Ne mutlu Erbakan Hocayı anlayanlara.
Ne mutlu Erbakan Hocayı anlayıp bayrağını daha yükseklere
taşıma cehdinde olanlara…
[1] Bu
kuruluşun defolarını isteyen Bizanslaşma temayülüne, isteyen
Yezid’e-Muaviye’ye-4 Halifeye, isteyen Hz. Adem (a.s.)’dan günümüze değin
insanoğlunun yeryüzü hikayesindeki yöneten-yönetilen ilişkilerine, isteyen
şeytanın ateşten olanın topraktan olana üstün olduğu ve secde etmeyeceği
kıssasına götürebilir.
[2] Burada
aklın ana-akım İslami gelenekte oturtulduğu yer sorun edilmektedir. Asla
ana-akım dışı geleneklerde de akla önem verilmediği veya 611’den günümüze
İslam’da aklın yok sayıldığı kastedilmemektedir. Akıl ana-akım dışı
geleneklerde önemsenmiş 611’den günümüze değin bu önemini koruyarak devam
etmiştir ama ana-akım olamamıştır. Benzer şekilde ana-akım İslami geleneğin
bütün muhalefetleri bastırarak tek-sesli bir otoriteye dönüşmesinden öncede ana-akım
İslami geleneğin kuruluş sürecinde de akıl çok önemli yerler işgal etmiştir.
Toplama vurduğumuzda ise ana-akım gelenek aklı sınırlayan-susturan-bastıran-yok
sayan bir kurumsallaşma üzerine bina edilmiştir.
Comments
Post a Comment